Olay:
Davacı, Home Office şeklinde çalışarak davalının müşteri ilişkilerini ve satış sipariş anlaşmalarını düzenlemektedir. Davalı işveren, iş akdini feshetmeye zemin hazırlamak amacıyla davacının 3 gün içerisinde Mersin’de işe başlaması yönünde ihbarname çekmiş, ardından da iş akdini feshetmiştir. Bunun üzerine işe iade davası açıp kazanan davacı, davalıya ihbar yollamış ve işe başvuru yaptığını ancak Mersin’deki depoda çalışamayacağı ile 3 gün içinde taşınamayacağını bildirmiştir. Davalının cevap vermemesi üzerine davacı 4 aylık işe başlatılmama tazminatını ve bir kısım işçilik alacaklarını talep ve dava etmiştir.
Davalı ise davacının maaşının belirtilenden çok daha az olduğunu, davacıyla Home Office çalışacağına dair bir hizmet akdi yapmadıklarını, davacının pazarlamacı olarak işe başlaması için 10 gün süre tanındığını ve bu sürenin kendi ihbarına kabul ve ikrar ettiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Yerel mahkeme davayı kısmen kabul etmiştir. Davalı taraf temyiz etmiştir.
Üst mahkeme, davacının işe iade talebinde samimi olmadığı gerekçesiyle alt mahkemenin kararını bozmuştur.
Karar:
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E. 2016/9467 K. 2019/21037 T. 27.11.2019
“… dairemizin 12/11/2015 tarih, 2014/18007 esas 2015/ 32160 karar sayılı ilamında aynen “Feshin geçersizliği ve işe iade kararı sonrası, işçinin işe başlatılması için başvurusu ile işverenin işe davetinin de dürüstlük kuralı kapsamında samimiyet noktasında sorgulanması gerekir.
İşçinin işe iade yönündeki başvurusu samimi olmalıdır. İşçinin gerçekte işe başlamak niyeti olmadığı halde, işe iade davasının sonuçlarından yararlanmak için yapmış olduğu başvuru geçerli bir işe iade başvurusu olarak değerlendirilemez.
Dosya içeriğine göre davacı işe iade kararı kesinleştikten sonra işe iade başvurusundan önce, yani henüz işe başlatılıp başlatılmayacağı belli olmadan 01.12.2010 tarihinde icra takibine başlamış, takipten sonra 02.12.2010 tarihinde ise işe başlatılmasını talep etmiştir. Bu durumda takip tarihinde başvuru olmayıp başlatılmamada bulunmadığından muaccel bir alacaktan söz edilemez. İtirazın iptali davasının reddi yerine yazılı gerekçe ile kabulü hatalıdır. ” gerekçesi ile davacının işe iade başvurusunda samimi olmadığı belirlenmiştir. Davacı, başvurusunda samimi olmadığı için dava daha önce geçersizliğine karar verilen fesih geçerli hale geldiğinden ve geçerli hale gelen fesih tarihi itibariyle davacının davalı işyerindeki kıdemi bir yılın altında olduğu da gözetilerek kıdem tazminatı talebiyle işe başlatmama tazminatı talebinin reddi, ihbar tazminatı talebinin ise geçerli hale gelen 03/10/2007 tarihli fesih tarihindeki kıdemi ve son ücreti üzerinden hesaplanıp hüküm altına alınması gerektiğinin düşünülmemesi hatalıdır.”

Olay:
Davalının işyerinde Ege Bölgesi Satış ve Pazarlama Sorumlusu olarak çalışan davacı işçinin prim alacağı, taraflarca imzalanan Prim Sistemi Şartları başlıklı protokol hükümlerine göre 2012 yılından itibaren başlayan prim sistemi ve zamanaşımı göz önüne alınarak bilirkişi heyet raporuna göre hüküm altına alınmış batak miktarı ile ilgili herhangi bir kesinti yapılmamıştır. Mahkemece beyanlarına başvurulan davacı tanıklarının, davalıya karşı açtıkları aynı mahiyetteki dava dosyalarının bulunması sebebiyle işverenle husumetlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Ayrıca fazla mesai alacağı bakımından davacının Home Office şeklinde çalıştığı belirlenmiş olup işverenin doğrudan kontrolünün olmadığı ve kendi mesailerini kendilerinin düzenlemekte oldukları gerekçesiyle fazla mesai taleplerinin reddedilmesi gerekirken kabulü hatalı olup iptal sebebidir.
Karar:
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi E. 2015/34907 K. 2018/15287 T. 20.6.2018
“.. davacının home office şeklinde çalıştığını belirtmişlerdir. Davacı tanıklarından … ve … kendilerinin de davacı gibi bölge sorumlusu olduklarını beyan etmiş olup dava dilekçesi ekinde sunulan çalışma bölgelerine dair şemada davacının tanıklarla aynı konumda olduğu görülmektedir. Bu davacı tanıkları tarafından benzer taleplerle davalı aleyhine açılan davalara dair kararlar Dairemiz temyiz incelemesinden geçmiş, davacı tanığı …’ün davasında mahkemece fazla mesai alacağına dair verilen red kararı bozma kapsamı dışında kalmış, diğer davacı tanığı …’ın davasında da fazla mesaiye dair hüküm Dairemizce verilen kararla bozulmuştur. Söz konusu davalarda, davacı işçilerin bölge satış ve pazarlama sorumlusu olarak üst düzey yönetici pozisyonunda home office çalışma şekliyle çalıştıkları, işverenin doğrudan kontrolünün olmadığı ve kendi mesailerini kendilerinin düzenlemekte olduğu gerekçeleriyle fazla mesai talepleri reddedilmiştir. Açıklanan nedenlerle, davacının işyerindeki konumu da dikkate alındığında, emsal bu dosyalarla aynı nitelikte olan davacının davasında ise fazla mesai talebinin kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”

Olay:
Davacı, davalı şirketin Batı Karadeniz Bölge Satış Yöneticisi olarak 2005 tarihinde çalışmaya başladığını, alacaklarının ödenmediğini iddia ederek, fazla mesai ücreti, prim ve yıllık izin ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ise davacının satış uzmanı olduğunu ve yaptığı işin gereği olarak çalışma saatlerinin büyük kısmını işyeri dışında veya Home Office olarak evinden çalışmak suretiyle geçirdiğini, bu sıralarda ne yaptıklarını denetlemenin mümkün olmadığını, hedeflerin gerçekleştirilmesi durumunda düzenli prim ödendiğini bu primlerin fazla çalışma ücretlerinin çok üstünde olduğunu, Yargıtay kararlarının böyle durumlarda fazla mesainin primlerle karşılanmış olup olmadığının araştırılması gerektiği yönünde olduğunu, iş akdinin feshi ile birlikte davacıya kullanmadığı yıllık izinlerine karşılık bir miktarın ödendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Yerel mahkeme davayı kısmen kabul etmiş, taraflar temyiz etmişlerdir. Mahkeme bozma kararına uyarak yeni bir karar vermiş ancak davalı tarafından tekrar temyiz edilmiştir.
Üst mahkeme bozma sonrası aldırılan ve hükme esas olan bilirkişi raporunun davalıya tebliğ edilmeden mahkemenin sonuca gittiği gerekçesiyle hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği yönünde karar vermiş ve hükmü bozmuştur.
Karar:
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E. 2017/1826 K. 2017/5414 T. 30.3.2017
“6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Taraf bu hak kapsamında açıklama ve ispat hakkını kullanır ve ispat için delillerini bildirir. Bildirilen delillerin de kural olarak toplaması gerekir.
Aynı Yasa’nın 281.maddesine göre taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler. Bu madde emredici niteliktedir.
Somut uyuşmazlıkta, bozma sonrası aldırılan ve hükme esas alınan 29.01.2016 tarihli bilirkişi raporunun davalı tarafa tebliğ edilmeden Mahkemece sonuca gidildiği anlaşılmıştır. İlk derece Mahkemesince davalı tarafa bilirkişi raporunu değerlendirme hakkı tanınmadan karar verilmesi hukuki dinlenilme hakkının ihlali olup, kararın salt bu sebeple bozulması gerekmiştir.”

Olay:
Davacı, davalının şirketinde iş sözleşmesinde Home Office şeklinde çalışacağı yazılı olarak çalışmaktadır ancak devlet satışları sorumlusu olarak daha çok yurt içi ve yurt dışında değişik yerlerde çalıştığını beyan etmiştir. İş sözleşmesi feshedilince fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti ve bir kısım işçilik alacaklarını davalıdan talep etmiştir.
Dava dilekçesi davalıya tebliğ edilmemiştir. Mahkeme yetkisizlik kararı vermiştir. Davacı süresi içinde temyiz etmiştir.
Üst mahkeme eksik inceleme nedeniyle kararın bozulmasına karar vermiştir.
Karar:
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi E. 2016/12067 K. 2016/15426 T. 30.5.2016
“Dosya içeriğine göre, taraflar arasında çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, somut olay bakımından davaya bakmakla yetkili mahkemenin hangi yer iş mahkemesi olduğudur.
5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca, iş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme geçerli değildir.
Somut olayda davacı, iş sözleşmesinde home-office şeklinde çalışacağının düzenlendiğini, ancak daha çok yurtiçi ve yurt dışında değişik yerlerde çalıştığını beyan ederek fazla çalışma ve diğer işçilik alacaklarının tahsiline dair davayı … İş Mahkemesinde açmıştır. Mahkemece, davacının çalışma şekline dair beyanı esas alınarak …’da çalışmadığının kabulü ve davalının ikametgah adresinin … da bulunduğu gerekçesi ile … İş Mahkemesi’ne yetkisizlik kararı verilmiştir. Dava dilekçesinde davacı asilin ikametgah adresi …/… olarak bildirilmiştir. Dosyaya sunulan seyahat çizelgelerinde davacının daha çok …’dan merkezli olarak yolculuklar yaptığı anlaşılmakla birlikte gerek dava olunanın dava tarihindeki ikametgah adresi ve gerekse davacının fiilen çalıştığı yer tereddüte yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulmamıştır. Bu durumda öncelikle, davacının çalışma şekline dair beyanın mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olmadığı gözetilerek davacının şahsi sicil dosyası temin edilmeli, dava dilekçesinin davalı tarafa tebliği sağlanarak tarafların yetkiye dair gösterecekleri deliller toplanmalı ve davacının fiilen ağırlıklı olarak çalıştığı yer açıklığa kavuşturulmalıdır. Ardından dava tarihindeki ticaret sicil kaydı ve kuruluş belgesi temin edilerek 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu 51. maddesi gereğince dava olunan şirketin davanın açıldığı tarihteki ikametgahı sayılan yer belirlenmelidir. Davacının ağırlıklı olarak …’da çalıştığının anlaşılması durumunda … Mahkemelerinin davaya bakmakla yetkili olduğu kabul edilerek yargılamaya devam edilmelidir. Aksi durumda ise Dairemizin yerleşik uygulaması gereği kanunda belirlenen yetkili mahkemelerden birini seçme hakkının işçide olduğu gözetilerek davacıya, fiilen ağılıklı olarak çalıştığı yer için yetkili olan mahkeme ile davalının dava tarihindeki ikametgah adresi mahkemesi arasında seçim hakkı sorularak yetkili mahkeme belirlenmelidir. Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”

Olay:
Davacı Home Office yöntemi ile 8 yıldır davalının ilaç tanıtım temsilcisi olarak çalışmaktadır. Davalı işveren numune ilaçların çöpe bırakılmasını gerekçe göstererek iş akdini feshetmiştir. Bunun üzerine davacı kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti alacaklarını talep etmiştir.
Davalı ise davacının “Ecza Depoları ve Ecza Depolarında Bulundurulan Ürünler Hakkında Yönetmelik”e aykırı davrandığını, davacının hekim ve eczanelere tanıtım amaçlı vermesi gerektiği numune ilaçları vermeyerek son kullanma tarihinin geçmesine neden olduğunu ve tanıtım görevini gereği gibi yerine getirmediğini, ayrıca bu miadı geçen ilaçları bahsi geçen Yönetmeliğe göre, Şirkete bilgi verip Yönetmelik doğrultusunda yok edilmesi gerekirken dışarı çöpe atılmasının Yönetmeliğe aykırı olduğundan Şirketin ağır yaptırımlara karşı karşıya kalmasına sebep olduğunu firmanın prestij kaybetmesine sebep olduğu gibi bu ilaçların dışarıya atılmasının toplum sağlığını tehdit ettiğini, bunun yaptırımı bahsi geçen Yönetmeliğe uygun davranmayan Şirketin faaliyetinin süresiz olarak durdurulması olasılığının ortaya çıktığını ve başka bir alacağının da bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkeme ilaçların davacının bilgisi dışında üçüncü kişilerce çöpe atıldığını, tanık beyanlarına göre davalının davacıya sürekli numune gönderdiğini ancak yeni çıkan yönetmelik gereği davacının bu numuneleri dağıtamadığını, kaldı ki numunelerin doktorlar ya da eczacılar tarafında kabul edilmek zorunda olmadığını belirterek davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
Üst mahkeme ise davacının aynı sektörde uzun süredir çalışan tecrübeli bir işçi olduğunu, ilaçların birikmesi sıkıntısını işverenle konuşup çözebileceğini, bu bağlamda İş Kanunu madde 25/II/ı maddesi uyarınca kusurlu olduğu gerekçesiyle işverenin feshinin haklı nedene dayandığını kabul etmiş, alt mahkemenin kararını bozmuştur.
Karar:
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E. 2014/16645 K. 2015/10912 T. 3.6.2015
“Davacının iş akdinin davalı tarafından haklı sebeple feshedilip edilmediği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Somut olayda davacının ilaç tanıtım temsilcisi olarak çalıştığı, davalı işyerindeki hizmet süresinin 8 yılın üzerinde olduğu, davalı işyerinin davacının çalıştığı bölgede ofisinin bulunmadığı, davacının home-office yöntemi ile çalıştığı ve işiyle ilgili malzemelerin davacının evine gönderildiği hususları sabittir. Diğer yandan feshe dayanak yapılan son kullanma tarihi geçen yaklaşık 1500 kutu şurubun çöpe atılması ve sonrasında yaşanan süreç dair de uyuşmazlık bulunmamaktadır. Burada feshe konu ilaçların çöpe atılması olayında kimin kusurlu olduğu hususu tartışılmalıdır. Öncelikle son kullanma tarihleri dolmuş veya dolmamış yüzlerce kutu ilacın evde biriktirilmesi ve daha sonra kontrolsüz ve mevzuata aykırı şekilde çöp kutusuna atılması oluşabilecek sonuçları itibarıyla başlı başına vahim bir olaydır. Davacı aynı sektörde uzun süredir çalışan tecrübeli bir işçidir. Her ne kadar davalının sürekli olarak ilaç gönderip evde ilaç birikmesine neden olduğunu iddia etmiş ise de sahip olduğu tecrübeye göre bu durumu işverenine bildirerek çözüm yollarını arayabilecek durumdadır. Bunun yanında ilaçların çöpe atılması olayı davacının bilgisi dışında gelişmiş ise de, sonuçta bu ilaçların saklanmasından dağıtılmasına veya iadesine kadar tüm sorumluluk davacıya aittir. Davacı kendisine gönderilen ilaçların son kullanma tarihleri geçecek kadar elinde tutmuş ve çevredeki komşularına rahatsızlık verecek derecede yer kaplayacak miktarda birikmesine ve dolaylı olarak bunların çöpe atılmasına neden olmuştur. İlaçların çöpe atılması hem toplum sağlığı açısından tehlikeli olup, hem de davalı işverenin idari ve cezai yaptırımlara maruz kalma olasılığını ortaya çıkarmıştır. Bu sebeplerle davacı işçi 4857 Sayılı İş Kanunu 25/II-ı maddesinde düzenlenen “İşçinin kendi istemi veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi” hükmü kapsamında kusurlu olup, davalı işverenin iş akdini feshetmesi haklı nedene dayanmaktadır. Mahkemece bu husus gözetilmeksizin kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmiş olması hatalı olup bozma nedenidir.”
Görseller: @vlada-karpovich, @cottonbro, @burst
Teşekkürler
BeğenLiked by 1 kişi