Merhaba Orhan Bey, öncelikle böyle bir mülakat vermeyi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Yaklaşık bir ay kadar önce Instagram üzerinden hukukçuların okuması gereken kitaplarla ilgili bir yazı yazmam istenmişti. Benim de bu konuda aklıma hemen siz geldiniz. Genç yaştan beri sürekli okuyan, yazan birisi olarak tahmin ediyorum 2000-3000 üzerinde kitap okumuşsunuzdur?
Orhan Yavuz Yağmur: Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da bir skor tutmadım. Ancak bir rakam vereceksek takriben 2600 civarında olduğunu düşünüyorum. Bir insan size bunu söylediğinde içinizden “Hadi oradan, bu mümkün değil, yalan söylüyor” gibi düşünebilirsiniz. Ancak karşınızdaki insan konuşmanızı, diksiyonunuzu, Türkçeye hakimiyetinizi ve dünya görüşünüzü öğrendikten sonra bunu sorgulamıyor.
Bugün bu yazımızın da diğerleri gibi okurlarımız için oldukça verimli olmasını istiyorum o yüzden size hem “Hukukçuların mutlaka okuması gereken kitaplar”ı hem de bu kitaplardan “ne çıkarmaları gerektiği”ni soracağım. Çünkü normal bir kitap gibi dikkatli bir okuma yapmazsak almamız gereken mesajı kaçırabiliriz. Ayrıca bir süre sonra ister istemez kitapların ayrıntıları unutulabiliyor. O yüzden mümkünse sizden hem tavsiye ettiğiniz kitabı hem de okurken kaçırmamamız gereken özü bizlere aktarmanızı rica edeceğim. Buyurun, söz sizin.
Orhan Yavuz Yağmur: Bu soruya yanıt vermek benim için hem kolay hem de bir o kadar zor. Sırf hukukla ilgili bir kitap tavsiyesi vermekten ziyade, hayatıma, ruhuma dokunan bana ufuk açan kitaplardan söz etmek isterim. Bir de okurların bu önerileri Turandot Operasından Pavarotti- Nessun Dorma Şarkısı eşliğinde okumalarını tavsiye ederim.

- Jose Saramago – Körlük
“Trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın körolur. Ancak karanlıklara değil, bembeyaz bir boşluğa gömülür. Arkasından, körlük salgını bütün kente, hatta bütün ülkeye yayılır. Ne yönetimkalır ülkede, ne de düzen; bütün körler karantinaya alınır. Hayal bile edilemeyecek bir kaos, pislik, açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir artık.Yaşam durmuştur, insanların tek çabası, ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaktır. “
Hukuk bu hikayenin neresinde diye sorabilirsiniz. Hukuktan bahsedebilmek için bir düzenin var olması ve bu işleyişin kurallar bütünü olarak hukuku oluşturması beklenir. Bu hikayede olduğu gibi her toplumda iyi ve kötü, görenler ve sadece bakmakla yetinenler vardır. Bu kimi zaman iradi bir seçim olsa da toplumsal dayatmalar da söz konusu olabilir. Bir hukukçu toplumdan farklı olanı görebilmeli, objektif bir bakış açısı geliştirebilmelidir. Nedendir bilmem benim nezdimde gerçekten görmek için bir zaman kör olmak gerekir. Ve de eklemeden geçemeyeceğim kaostan düzen doğar!

2. Jose Saramago – Görmek
“Adı belirsiz bir ülkenin başkentinde seçim günü bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlayınca kimse oy atmaya gitmez. Öğleden sonra yağmur durunca, saat tam dörtte, seçmenler sanki emir almışçasına sandıkların başına koşarlar. Ama sandıklar açıldığında, kullanılan oyların yüzde 83’ünün boş olduğu ortaya çıkar. Bunun bozguncu bir grubun, dahası uluslararası bir anarşist örgütün işi olduğunu düşünen hükümet olağanüstü hal ilan eder. Yıllar önce kenti saran “körlük salgını”ndan kurtulan tek kişinin bu olayla bağlantılı olduğundan kuşkulanılır. “
“Müziğin sesini duymayanlar, dans edenleri deli sanırlar.” der Nietzsche. Her çağda yenilikçilikler, toplumun ekserisinden farklı düşünen bireyler ve toplumsal kesimler olmuştur. Olayların neticelerine farklı açıdan bakabilen, farklı yorumlar getirebilen insanlar, çoğu zaman toplumun büyük çoğunluğu tarafından kabul görmez hatta dışlanırlar. İşte bir hukukçu da gerek dünya görüşü gerekse taraf olmanın getirileri neticesinde toplumun kesip atmak istediği bu kangrenin bir parçasıdır. Ancak hukukçu tepkisiz kalmak yerine harekete geçmeyi, bakmak yerine görmeyi seçerse değişimin yadsınamaz bir parçası olduğunun ayırdına varacaktır.

3. Dostoyevski – Suç ve Ceza
“Suç ve Ceza; Rodion Romanoviç Raskolnikov adındaki bir gencin işlediği çifte cinayet üzerine yaşadıklarını konu alıyor. Raskolnikov, bir yandan hukuk öğrenimi görürken diğer yandan yoksullukla boğuşan bir genç. Para ihtiyacını ise tefeci bir kadına eşyalarını bırakarak karşılıyor. Yoksulluğuna çare bulamadığı gibi tefeciden yakasını da kurtaramayan Raskolnikov, bu kadının toplumun iyiliği için ölmesi gerektiğini düşünmeye başlıyor. Bir gün Raskolnikov, kendi maddi problemlerinin yanı sıra ailesinden de kötü bir haber alıyor. Kız kardeşinin kendisinden yaşça çok büyük biriyle evleneceğini duyması, ona yeni bir darbe indiriyor. Bunun üzerine Raskolnikov, tefeciyi öldürmeyi aklına koyarak kendini evden dışarı atıyor. Tefeci kadını öldürüp mücevherleri alıyor ancak işlediği cinayete kimsenin tanıklık etmemesi için onun kız kardeşini de öldürmek zorunda kalıyor.”
İnsanoğlu genel kabule göre doğar, büyür ve ölür. Hayat bu kısacık aralıkta yaşananların karşılığıdır. İnsan hata yapmaya ve bunda diretmeye muktedir bir varlıktır. Bir hukukçu olarak hatta birey olarak her şeyin en başında bir geçici körlük yaşarız. Etrafımızdaki her şeyi anlamlandıracak olgunlukta olmadığımızı düşünürüz. Sonra bir görmek çabası içine gireriz. Detaylandırma, temellendirme ve sonuçlandırma gibi safhalar hayatımıza dahil olur. İşte bu noktada insanın iki temel aracı vardır: Akıl ve Vicdan. Bu romanı okurken kendinizi çoğu zaman kahramanımızla içselleştireceğiz. Ve sonunda soracağımız soru şu olacak akıl mı vicdan mıdır insanın yolunu aydınlatan?

4. Franz Kafka- Dava
“Dava, Korku Çağı diye adlandırılan 20. yüzyılda insanoğlunun artık neredeyse kurtulunması olanaksız bir yazgıya dönüşen kuşatılmış yaşamının öyküsüdür.Bu çağa korku egemendir, çünkü insan, hemcinsleriyle insanca bir dil aracılığıyla iletişim kurabilme, böyle bir dille insanca tepkiler uyandırabilme olanağından yoksun kalmıştır. Albert Camus’nün deyişiyle, bu olanağın bulunmadığı bir çağ artık ancak “Korku Çağı” diye adlandırılabilir. Kafka’nın Dava’da betimlediği yargılama süreci, böyle bir çağın en güçlü simgelerinden biridir ve onun eseri, insan insanın korkusu olarak kaldığı sürece, güncelliğini hiç yitirmeyecektir.”
Vicdanınızla başbaşa kaldığınız durumlarla onunla mücadele edebilmenin ne zor bir savaş olduğunu farketmişsinizdir. İnsan fıtratı çıkmaz sokaklarla doludur. Öyle bir zaman düşünün ki vicdan yok mantık yok; hayal ve gerçek iç içe geçmiş. Bir rüyadan uyanmanın şaşkınlığı ile rüyanızın gerçek olduğunu kabul etmek zorundasınızdır. İşte bu romanı okuduktan sonra cesur bir aklın ve Hegel Felsefesinin bir hukukçunun en temel dayanağı olduğunu farkedeceksiniz.

5. Jacques Verges – Savunma Saldırıyor
“Kimsiniz? Neyi temsil ediyorsunuz? Nedir tarihsel olarak varlık nedeniniz? Bunlar yargıçların, savcıların ve sanıkların her davanın eşiğinde kendi kendilerine sormaları gereken sorular. Savunma politikasında her zaman iki yöntem olmuştur: Varolan adalet mekanizmasını kabul eden uyum savunmaları (Dreyfus, Challe) ve yeni bir gerçekliği gözler önüne sermeyi hedefleyen kopuş savunmaları (Sokrates, Dimitrov). Birinciler kafalarını kurtarırken, ikinciler davalarını kazanmışlardır. Davaların, mahkeme salonunun dört duvarı arasında kalmadığı, dünyanın gözleri ve kulakları önünde yer aldığı günümüzde, hem davasını kazanıp hem de kafasını kurtaranların sayısı artmaktadır. “Uygarlık”larının ve ellerinde tuttukları öldürme gücünün verdiği güvenle davranan tuzukurular, “adaletlerinin” geçerliğinin kalmadığını, tek söz söyleme hakkının kendilerinde olmadığını anlamalıdırlar artık.”
Bir ceza hukukçusunun kitaplığının baş köşesini layık göreceği kısa ve öz bir kitaptır kendisi. Neden mi? Çünkü yaşanmış olanın üzerine kendinizden bir şeyler koyup, biriktirip tecrübe edinmek oldukça kolaydır. Bir davanın özünü benimsemek, bir hukukçunun savunduğu değerleri gözden geçirmesi noktasında oldukça ufuk açıcı bir yolculuk var bu kitapta. Kendinize şu soruyu soracaksınız: Ben kimin avukatıyım?

6. Tahsin Yücel – Gökdelen
“Yargının özelleştirilmesi için girişimler başlatılır. İlk adım medyadan güçlü bir destek bulmaktır. En etkili gazete Küre’dir. Küre’nin “en yapay, en saçma sorunları bile güncelleştirip kitleye mal etmekte üstüne yoktu, arada bir konuları saptırarak iktidarlara yardımcı olur, arada bir de saldırıya geçerek kitleyi arkasına alırdı, ama birtakım önemli sorunların üzerinde inatla durarak çözüme kavuşturulmalarında belirleyici bir işlevi yüklendiği de olmaz değildi.”
Kendinize kimin avukatı olduğunuzu sorduysanız eğer Amerikan filmlerinde Jüriye karşı süslü ve inandırıcı savunmanızı çoktan yapmış; Suits Dizisindeki Harvey Specter gibi Tom Ford marka 2500 Dolarlık takım üzerinizdeyken ofisinizin bulunduğu Gökdelen’den yarattığınız şehre bakıyorsunuzdur. Gözlerinizi açın ve gerçeklere dönelim. Bu heyula Türkiye’de yüzde birlik bir azınlığının gerçekliği. İşte bu heyulanın gerçek yüzünü görmek istiyorsanız bu romana hapsolup çıkamayacaksınız.

7. Emile Zola – Suçluyorum
“Fransa’da, Yahudi bir subayın, Yüzbaşı Alfred Dreyfus’ün haksız yere casuslukla suçlanmasıyla patlak veren Dreyfus Davası, yalnızca bir hukuk ve ayrımcılık skandalı değil, aynı zamanda başta ordu ve yargı olmak üzere ülkenin tüm kurumlarını temelinden sarsan toplumsal bir olaydır. Dava tam on iki yıl sonra Dreyfus’ün aklanmasıyla sonuçlansa da, III. Cumhuriyet ve çağdaş Fransa’nın tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Bu dava çevresinde gelişen çalkantıların keskinleştirdiği güç dağılımı, kilise ve devlet işlerinin ayrılması gibi sarsıcı önlemlerin alınmasına, milliyetçilerle antimilitaristler arasında uzun süreli bir çatışmanın doğmasına yol açtı. Büyük romancı Émile Zola, 13 Ocak 1898 günü L’Aurore gazetesinde yayımladığı, Fransız Genelkurmay’ına yönelik Suçluyorum başlıklı açık mektubuyla, Dreyfus’e yapılan haksızlığın karşısına dikilen Fransız aydınlarının sözcüsü oldu. Ancak bu kez kendisi iftira etmekle suçlanarak yargılandı.”
Hukukçunun yaşadığı çağın entelektüeli olması elzemdir. Ne çok şey bekleniyor şu hukukçulardan dediğinizi duyar gibiyim. Daha bitmediğini de söylemek isterim: Aynı anda bir sanatçı, bir filozof olması ve daha niceleri. İşte bu kitapta anlatılan Dreyfus Davası, yargısız infaza karşı duvar ören bir kısım entelektüel insanın zaferidir. Entelektüellerin zaferi ise pozitif hukukun istenilen yere gelmesinde çok büyük pay sahibi olmalarıdır. Hülasa, bu kitabı okuduktan sonra hayata dair bir sorunun cevabını bulacaksınız: Hangi tarafta olmak istiyorum; haksızlığın karşısında mı yoksa kötülüğün bizatihi içinde mi?

8. Ferdinand von Schirach – Collini Davası
“Hikaye, henüz üç aylık bir kamu avukatı, ünlü bir şirket ceo’sunun otel odasında silahlı saldırı sonucu ölmesinin ardından açılan davaya sanık avukatı olarak görevlendirilmesiyle başlıyor. Öldürülen şahsı küçüklüğünden beri tanıyan kahramanımızın, hiç konuşmayan ve ifade vermeyen sanığın savunmasını isteksizce kabul etmesinden sonra gelişen olaylar bambaşka bir yönde gelişecektir.”
Aynı zamanda filmi de çekilen bu kitabın Türkçe çevirisi yakın zamanda yapılmış bulunmakta. Ancak yazara ait Suç isimli iki kitap Türkçe basım olarak mevcut. Bu kitabın kendisine bu sıralamada yer bulmasının çok basit bir sebebi var. Hepimiz hukukçu olmak için edebi sözlerle süslenecek amansız bir yola çıkıyoruz. Kimilerinin başarı tanımı banka hesaplarımızdaki rakamlardan ibaret olsa da bu kitabı okuduktan sonra; başarıya ve avukatlık mesleğine bakışınız gerçekten değişecek. Kazanmanın, kaybetmenin gerçekten ne ifade ettiğinin farkına varacaksınız.

9. Alfred Adler – İnsanı Tanıma Sanatı
“Yapıt, bireysel psikolojinin en temel ilkelerini ve bunların insanı tanımada taşıdığı değeri, ortak yaşamdaki ve kişinin kendi yaşamını kurmadaki öneminin açıklama amacı taşıyor. Adler, yaşamın, çağımızda pek de göremediğimiz anlamını, gerçekten de bir sanatçı gibi ince ince işleyerek ortaya koyuyor.”
Hukuk, insandan bağımsız olarak düşünülemez. Yeknesak bir hayatın varlığı kabul görmediği/ göremeyeceği için hukuk kurumuna ihtiyaç duyulmuştur. Öznesi insan olan bir mesleğin fertleri, işe önce insanı tanımakla, bunu yapamıyorsa da insanı anlamak çabasına girişerek başlamalıdır. Tabir-i caizse insanları okumalıdır. Her dava, zaman, mekan ve olaydan bağımsız olarak insan temelinde şekillenir. Bu kitabı okumak size insana nasıl bakmadınız gerektiğini ve onun zahirine -bilinmeyene- ait olan perdeyi aralamak şansı tanıyacak.

10. Voltaire – Candide
“Alman filozofu Leibniz’in “Yaşadığımız dünya dünyaların en iyisidir” mantığına karşı çıkarak yazılan 1759 tarihli Candide, Voltaire’in en önemli yapıtlarından biridir. Candide adlı iyi niyetli bir genç Almanya’da yaşadığı şatodan kovulduktan sonra Avrupa, Afrika ve Asya’da büyük felaketlerin tam ortasına düşer. Depremler, engizisyon tehlikesi, frengi hastalığı, cinayetler arasında oradan oraya savrulur. Mümkün dünyaların en iyisinde yaşadığımızı söyleyen hocası Pangloss’un öğretilerini bu maceralarda hiç aklından çıkartmayacaktır, ama dünyanın halini, insanların kötülüğünü gördükçe de umutsuzluğa kapılmadan edemez. Almanya’da bir şatodan sefil bir hayata, düşler ülkesi Eldorado’dan İstanbul’a dek uzanan, iyimserliği alaya alan ve bu sırada hayatı, hayatın amacını sorgulayan bir yapıt.”
Dünya iyi bir yer midir? Eğer bu kabul mümkünse hukuk neden var? İşte kendinize bu soruları sorarken bir romanın beyninizdeki sınırları nasıl kaldırdığını göreceksiniz bu romanda. Eğer bir sınır varsa bu kafalarımızın içinde. İyilik ve kötülük, cennet yahut cehennem ya da uzatmadan adalet ve zorbalık bütün bunlar dünyanın çıkmaz sokakları mı yoksa bizim yarattığımız bir tutsaklık mı? Bu romanı okuduktan sonra bir insanı savunmak, onu suçlamak yahut onu yargılamak ne anlama geliyor daha iyi idrak edeceksiniz.
Sohbetimizi daha fazla uzatmamak adına geri kalan kitap tavsiyelerimi sadece isimleri ve yazarları zikrederek sonlandırmak istiyorum. Keyifli okumalar diliyorum!
- Cesare Beccaria – Suçlar ve Cezalar Hakkında
- Faruk Erem – Bir Ceza Avukatının Anıları
- Ömer Dedeoğlu – Ağır Cezalık Anılar
- Victor Hugo – Bir İdam Mahkumunun Son Günü
- Victor Hugo – Sefiller
- John Grisham – Jüri
- John Grisham – Küçük Avukat
- John Grisham – Sanık
- Namık Kemal Behramoğlu – Beş Cinayetin Anatomisi
- Shakespeare – Venedik Taciri
- Montesquieu – Kanunların Ruhu
- Cemal Bali Akal – Hukuk ya da Kukla Tiyatrosu
- Ian McEwan – Çocuk Yasası
- William Golding – Sineklerin Tanrısı
- Bernhard Schlink – Okuyucu
- Heinrich von Klaust – Michael Kohlhaas
- Platon – Sokrates’in Savunması
- Yargıya Felsefeyle Bakmak
- Lewis- Lyons – Cezalandırmanın Tarihi
- Joseph Roth- Bir Katilin İtirafları
- Mitchel Roth – Göze göz
- Stefan Zweig – Vicdan Zorbalığına Karşı
- Umberto Eco – Gülün Adı
- Umberto Eco – Düşman Yaratmak
- Gündüz Vassaf – Cehenneme Övgü
- Cicero – Yasalar Üzerine
- Herman Melville- Katip Bartleby
- E. Cioran – Çürümenin Kitabı
- Wilhelm Reich – Dinle Küçük Adam
- Patrick Suskind – Koku
- Foucault- Hapishanelerin Doğuşu
Bir kitap kurdu olarak Orhan Yavuz Yağmur ve bunu bize ulaştıran Y Nesil Avukat a teşekkür ediyorum.
Harikasınız, ilgiyle okuyorum 😇
BeğenLiked by 1 kişi
Listedeki kitapların sadece 15’ini okumuşum. Yeni listelerinizi merakla bekliyorum! 🙂
BeğenLiked by 1 kişi
daha önce onedio tarzı yerlerde çok fazla liste görmüştüm ama hrpsi çok bilindik kitaplardı. elinize sağlık
BeğenLiked by 1 kişi
Okuma listeme ekledim 👍🏻
BeğenLiked by 1 kişi
👏👏👏👏👏👍
BeğenLiked by 1 kişi